“Genetik” Hastalıklara Savaş Açtı

0
4895

“Kişiye Özel Tıp” Nedir?

Genetik bilgiyi kişiye özel koruyucu tıp alanına dünyada ilk uygulayan bilim insanlarından olan Dr. Serdar Savaş, kişilerin genetik yatkınlık nedeniyle hastalıklara yakalanma risklerine dikkat çekerek, “İnsanı henüz sağlıklıyken ele alıp, sağlık kontrolünden geçse dahi ortaya çıkmayan ancak uygun olmayan yaşam tarzıyla bir araya getirdiğimizde oluşabilecek hastalıkları tespit ediyoruz” dedi.

Söz konusu hastalıklarla karşılaşmamak için kişilerin alması gereken önlemleri belirlediklerini ifade eden Savaş, “Özel önlemlerle, o hastalıklarla karşılaşma ihtimalini ortadan kaldırırız. Her yaşta bu testleri yaptırıp hastalık oluşturma riskini görüp tedbir almak mümkün” diye konuştu.

Nutri-Genetik ve Kişiye Özel Tıp 21 Derneği’nin Başkanı da olan Savaş’ın, kişiye özel tıp uygulamaları ve genetik çalışmalara ilişkin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Hepimizde anne ve babadan gelen 23 çift kromozom var ve bu kromozomların üzerinde de 30 bine yakın farklı gen bulunuyor. Bu genlerin bazıları tek başına, bazıları ortaklaşa çalışır. Bunların hangilerinin etkin ya da baskın olduğu bizim genetik profilimizi belirler. Ancak bu durum, anne ve babadan hangi genleri aldığımıza bağlıdır, yani kişiye özeldir. İşte bu noktada hastalıklar da bunlara uygulanacak tedaviler de kişiye özeldir. Her insanın genetik yatkınlığı, beslenmesinde ihtiyaç duyduğu gıdalar, vitamin ve mineral miktarları farklıdır. Bunları belirleyip, o kişinin genetik özelliklerine ve hastalık eşiğine göre o kişiye özel geliştirilen yaşam tarzına “kişiye özel tıp” diyoruz.

Kişiye Özel Tıp Yolculuğu Nasıl Başladı?

2000’li yılların başından insan genom projesi tamamlandı ve insanın genetik şifresi çözüldü. O yıllardan itibaren insanlarda kalp krizi, şeker hastalığı, kanser gibi hastalıklar ile genleri arasında bağlantılar ortaya çıkmaya başladı. Biz de Hacettepe Teknokent’te kurduğumuz merkezde “Acaba kronik kompleks hastalıklar ile genler arasındaki bağlantılar nedir?” sorusundan yola çıktık ve bir model oluşturduk.

GENETİK TESTLERİ ÇOCUKKEN YAPMAK DAHA ETKİLİ

Yaptığınız Çalışmayı Anlatabilir Misiniz?

Bir insanı henüz sağlıklıyken ele alıp, sağlık kontrolünden geçse dahi ortaya çıkmayan ama genlerinde potansiyeli olan, bunu yaşam tarzıyla bir araya getirdiğimizde oluşabilecek hastalıkları tespit ediyoruz. Bu hastalıklarla karşılaşmamak için hangi önlemleri almanın o kişi için daha uygun olduğunu belirliyoruz.

Bir hastalık için genetik yatkınlığınız ya vardır ya da yoktur. Genetik yatkınlığınız olsa dahi, genetik testlerle neyle karşılaşacağımızı öğrenip buna özel önlemler alıp, o hastalıklarla karşılaşma ihtimalini ortadan kaldırırız.

Genetik Testler İçin Herhangi Bir Yaş Sınırı Var Mı?

Bu testler her yaşta yaptırılabilir ancak ne kadar erken yaptırılırsa o kadar iyi olur. Mesela çocuklar 7-8 yaşına gelip bir yaşam stili belirlemeden önce hangi hastalıklar için genetik yatkınlığı olduğunu tespit edip, yaşam tarzını, beslenme şeklini, kullanması gereken gıda takviyelerini ve egzersiz sıklığını buna göre oluşturmak daha etkili bir çözüm sunar. Ancak her yaşta da bu testleri yaptırıp hastalık oluşturma riskini görüp tedbir almak mümkün.

YAŞAM TARZI VE BESLENME ÖNEMLİ

Genetik Testlerle Hastalıkları Ortaya Çıkmadan Önleyebildiğimizi Söylediniz, Bunu Detaylandırabilir Miyiz?

Hastalıklar, hastalık eşiğini geçtiğimizde başımıza gelir. Down sendromu, sistik fibroz gibi doğuştan gelen yani birey ana rahmine düştüğü andan itibaren var olan genetik hastalıklar, dış çevre kaynaklı bulaşıcı hastalıklar, travmalara bağlı hastalıklar bizim ilgi alanımızda değil. Bizim ana konumuz, genetik olarak kronik kompleks hastalıklara yakalanma potansiyeli olup henüz hasta olmamış kişiler. Bu tarz genetik yatkınlıklar tüm insanlarda mevcut. Bu yatkınlıklar bireylerin hastalık eşiğine ulaşırsa, hastalık oluşur. Birey, genetik yatkınlık, maruz kaldığı çevresel koşullar ya da yaşam tarzı dolayısıyla hasta olur. Bunları kronik kompleks hastalıklar olarak adlandırıyoruz. İçinde yaşadığımız çağda insan ölümlerine neden olan en büyük etkenler kalp krizi (yüzde 95), inme, diyabet, osteoroporoz ve parkinson gibi kronik kompleks hastalıklar.

Özet olarak, bireyler genetik olarak potansiyel taşıdığında, bu genetik yapıyla uyumlu olmayan çevrede yaşar, yaşam tarzı belirler, besinlerle beslenip tütün, alkol tüketirse, genler ve çevre arasındaki uyum bozularak hastalıklar ortaya çıkar. Mesela, bir kişide kalp krizine genetik yatkınlık var ancak henüz hastalık eşiğine ulaşmadığı için birey hala sağlıklı. Ancak yaşam tarzı yanlışsa, örneğin sigara, alkol, hareketsizlik ve kötü beslenmeyle kişi kendini hastalık eşiğine getirirse kalp krizi geçirebilir.

DETOKS SÜRECİYLE HASTALIK İHTİMALİ KALKIYOR

Genetik yatkınlık varsa ve biz bunu tespit edebiliyorsak, kişinin yaşam tarzını değiştirerek bu hastalığa yakalanma riskini ortadan kaldırırız. İnsanlar hiçbir zaman kanser, kemik erimesi, diyabet gibi kronik kompleks hastalıklarla doğmaz ancak bu hastalıklara genetik yatkınlıkla doğar. Örneğin, bir kişide akciğer kanserine genetik yatkınlık varsa ve bu kişi toksik maddeleri vücudundan uzaklaştıramıyorsa, kişi bu yatkınlığa rağmen vücuduna toksin almaya devam ederse, beslenmesine detoks etkisi olan gıdalar eklemezse o zaman akciğer kanseri olur. Biz bunu tespit ettikten sonra bu kişide detoks sürecini güçlendirecek önerilerde bulunuruz. Bu öneriler hayata geçirildiğinde de kişinin akciğer kanseriyle karşılaşma ihtimalini ortadan kaldırırız. Başka bir örnek vermek gerekirse, toksik maddeler yağda çözünür ve yağ dokusunda depolanır. Bunların vücuttan atılmasını özel bir gen tarafından sentezlenen glutatyon enzimi yapar. Bu enzim, toksik maddeye bağlanır ve onu suda çözünür hale getirir, bu sayede toksinler idrar, ter, dışkı yoluyla vücuttan uzaklaştırılır. Böylece birey bu toksinlerden kaynaklanan bir kronik kompleks hastalık geliştirmez. Glutatyon sentezinden sorumlu gen üzerinde bir polimorfizm olduğunda glutatyon yine üretiliyor ancak toksinleri uzaklaştırma mekanizması daha yavaş çalışıyor, toksin daha yavaş uzaklaştırılıyor.

Şimdi her ikisi de günde bir paket sigara içen iki birey düşünelim. Glutatyon sentezi normal olan ve dolayısıyla detoksifikasyon mekanizması düzgün çalışan birey sigara kaynaklı herhangi bir kronik kompleks hastalık geliştirmezken yavaş çalışan birey geliştirebiliyor.
Vücuttaki toksinlerin uzaklaştırılması, serbest radikallerin nötrlenmesi, kalp krizi, inme, kan yapısı farklılıkları, yangı (enflamasyon), kan pıhtılaşması, diyabet ve kemik erimesi gibi hastalıklar bu tarz genetik farklılıklardan kaynaklı olarak ortaya çıkıyor. Kadınlarda 50 yaşlarına gelindiğinde kadınlık hormonu (öströjen) üretimi azalır ve kandaki östrojen seviyesi düşer. Bu durum ciddi sağlık sorunlarına yol açar. Bu durumla başa çıkabilmek için 1930‘larda geliştirilen sentetik öströjen kadınlara verilmeye başlandı ve 2003’e kadar verilmeye devam edildi. Vücuttaki hormon seviyesini normal düzeylere getirmek için dışarıdan sentetik hormon verilmesine Hormon Replasman Tedavisi diyoruz. 2003 yılında Amerika’da yapılan bir araştırmada “Hormon Replasman Tedavisi uygulamak kadınlarda meme kanseri oluşturma riskini yüzde 25 artırıyor” denildi. Bu araştırma, tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. Kadınlar tedavi görmeyi, doktorlar tedavi uygulamayı bıraktı. Araştırmanın sonucu doğruydu ama ifade ediliş şekli yanlıştı. Hormon Replasman Tedavisi kadınlarda meme kanseri riskini yüzde 25 oranında arttırmıyor; kadınların yüzde 25’inde meme kanseri riskini artırıyordu. Bu da genetik yatkınlıktan kaynaklanıyor. Artık bugün Hormon Replasman Tedavisi uygulanmadan önce genetik test yapılarak, bireyin vücudunun bu tedaviye uygun olup olmadığı belirleniyor.

KİŞİYE ÖZEL GIDA TAKVİYESİ

Genetik yapımız ile tüketmemiz gereken gıdalar ve gıda takviyeleri arasında doğrudan bir ilişki var mıdır? Kesinlikle var. Bireyin genetik yapısından kaynaklı olarak vücudunda yapım ve yıkım olaylarında kullanılan enzim seviyeleri farklılık gösterir. Genetik şifre kişiye özeldir dolayısıyla beslenme ve beslenme takviye ediciler de kişiye özel olmalıdır. Yaşam tarzı, tükettiğiniz besinler ve besin takviyeleri, stres yönetimi, uyku, egzersiz sıklığı ve zararlı alışkanlıklar genetik yatkınlığı hastalığa dönüştürmede en önemli faktörlerdir. Özetle, başkaları için geçerli öneriler sizin sağlığınızı tehdit edebilir. Önemli olan “sağlıklı” denileni değil, sizin için sağlıklı olanı belirleyip kullanmaktır.

Serdar Savaş, Nutri-Genetik ve Kişiye Özel Dernek Başkanı

Kaynak: Gıda&Beslenme Dergisi, 2. Sayı, Nisan, 2018